5 Ekim 2010 Salı

BG 007

Gri fonun üzerindeki şehir sokak lambalarının sönmesiyle tamamen siyaha bulanmıştı. Midem ağrıyordu, uyuyamamıştım. Üzerime giyecek birşeyler alıp odanın köşesindeki koltuğa kuruldum. Adını zar zor telafuz edebildiğim kız hala uyuyordu yatağımda. Şimdide yatağımı çalmıştı. Hep böyle olur dedim kendi kendime. Önce günde bir kaç saatini, sonra bütün gününü,sonra yatağını ve sonra da hayatını çalar kadınlar. Midem tekrar bulandı, halıya dökülen mandalinalı votkanın keskin kokusu burnuma çarptı. "Salağın tekiyim" ben dedim, kelimelerin yankısını gerisin geri bal rengi duvarda duyarak. Kadının teki gene birşeylerimi çalıp uzaklara gitmişti. ve işin kötü yanı onu fena halde özlüyordum.

Kumandaya uzanıp, televizyonu açtım. Ekranda kirli bir savaşın oyuncuları vardı. Konuşuyorlardı, birbirlerini suçluyorlardı. Herkes konuşuyordu bu şehirde. Öncelikle politikacılar, solcular, sağcılar, liboş götler, sivil toplum örgütleri, lezbiyen-gay-transseksüeller, homofobikler, memurlar,askerler, öğrenciler,vasıflı insanlar,vasıfsız insanlar, .. Benim dışımda herkes her konuda konuşuyordu...Susuyordum çoğunlukla ben. Herkesin herşey olmaya çalıştığı bir ortamda boğuluyordum. Onlar "herşeymiş" gibi davranıyorlardı, ben ise "hiçmişim" gibi davranıyordum. Ama benim bilip de, onların bilmediği bir şey vardı :
"Hiçbirşey" olmak "herşey" olmaktır. 

"Uyumadın mı sen ?" diye sordu H  yatakta yattığı yerden  yorganı başına doğru çekerek. 
"Uyu" diyorum yorganı üstüne çekmesine yardım ederken.
"Bana birşeyler anlatsana." diyor şımarık bir çocuğun ses tonu dudaklarının arasından çıkarken.
" Bana bir kelime söyle." diyorum. "Ve sonra gerisini hikaye anlatıyıca bırak." 
"Yaratıcılık"  diyor "senin yaratıcılığının kaynağını merak ediyorum."
"Bu soruya çok şıklı bir şekilde cevap verebilirim." diyorum. "Olur" diyor. Şimdi, küçük dünyasını süsleyecek bir masalı dinleyecek bir çocuk gibi, uslu ve meraklı. 

"Yeşil Peri" dedim. " 16.yüzyıldaki adıyla Yeşil Peri , bugünkü adıyla "Absent" ". 
" Hmm" dedi H, " Prag'da iken görmüştüm. % 70 alkol içeren bir içkiydi değil mi?" diye sordu.
"Pek de kültürsüz sayılmazmışsın". diyorum hafifçe gülümseyerek. " Absentin ana maddesi antik çağda ilaç olarak da kullanılan, "bilimsel adı "artemisia absenthium" olan pelin otudur. Ve pelin otu sinir sistemini etkileyebilen,psikoaktif bir madde olan "thujon" içerir."
" Kimyager olarak bu kadar şeyi nereden biliyorsun?" diye soruyor H. 
"Ee," diyorum " Kimyager olarak sadece sabun yapmıyoruz.". H bu lafıma katıla katıla gülüyor, bende gülüyorum onunla. 

 " Thujon halisünasyon görmeni sağlar. Beynin algılama mekanizmasını değiştirir. Böylece ayıkken yaşayamayacağın deneyimleri yaşarsın." 
" Anlatılana göre ünlü yazar Oscar Wilde zamanının en büyük absent bağımlılarından biriymiş.  Oscar Wilde Absent'ın yaşattığı deneyimi şöyle özetler :

 İlke evre normal içki evresidir.İkinci evrede dehşet verici şeyler görülür. Ama eğer başarılabilirse, üçüncü evreye gelinir. Bunda insan görmeyi istediği olağanüstü, ilginç şeyler görmeye başlar." 

" Sabıka dosyası kabarık bir içkidir Absent." dedim H'ın kar çiçeği gibi değişen yüz ifadesine bakarken." Söylenene göre Ünlü Fransız ressam Van Gogh'un kulağını, absent ile zihni bulandığı için kestiği bile söylenir."  

" Van Gogh'un kendi kulağını kestiğini biliyordum, ama sebebini ilk kez duyuyorum." dedi H. 

" Sanırım zamanında Picasso'nun da bir Absent bağımlısı olduğunu söylesem şaşırmassın"dedim. 
" Şaşırmam ama buradan gelmeye çalıştığın yer nedir ?" diye sordu H. 
"Picasso, Van Gogh ve Oscar Wilde. Bunlar sadece absent bağımlısı olan ünlü sanatçılardan bazıları. Yaratıcılıklarını zihinlerinin boşluğuna borçlular, Boşluğu ise Absent'ın mevcudiyetine. ". Cümlemi bitirdikten sonra söylediklerimi kavraması için konuşmama bir kaç nefeslik ara verdim, sonra :
  " İnsan düşüncesi, yaratıcılığı günlük sıradan işler yüzünden tıkanır. Sabah uyanır uyanmaz günün telaşına kapılırsın, işe giderken trafiğin rezilliğine söversin, iş yerindeki sorunlara yönlenirsin. Zihnin hayatına yerleşmiş rutinler ile kısıtlanır. Günlük yaşam algılamanı köreltir. Sana bir soru, güneş ışığının rengi nedir ? "

H cümlemin bitmesini beklemeden " sarı" diye atladı, güldüm. " Prizmadan geçerse ne olur gün ışığı ?" dedim 
" Yedi renge ayrılır." dedi başını hafifçe  yana çevirerek. " Peki ya diğer manyetik ışınlar ? Morötesi, kızılötesi ? Onları cihazlar olmadan görebilir miyiz ?"
"İnsanın dünyayı kavramasını sağlayan duyuları kısıtlıdır ve belirli bir kapasiteye sahiptir. Kapasitesi şimdiye kadar tamamiyle keşfedilmemiş olan tek bir duyu vardır, insan zihni. "

 "Thujon gibi bir madde insan zihninin duvarlarını sonsuzluğa açar. Bu sayede normal kafayla göremediğin şeyleri görür, düşünemediğin şeyleri düşünürsün." 

"Hiç düşünce" dedi H anladığını gösterir bir şekilde. Haklı olduğunu belirtir şekilde göz kırptım. 
" Amerika'da 60'ların çiçek çocukları arasında en popüler uyuşturucu hangisiydi ?"
" Bilmem, esrar mıydı ?"
"Hayır, Kısa adı LSD uzun adı ise Lysergic asit dietilamit olan bir maddedir. LSD'yi bir kere kullandın mı vücudundan çıkmaz, kemiklere yapışır ve ömrün boyunca orada kalır. Beş kereden fazla yüksek doz kullanımında kişi genellikle şizofren olur. Eroyin ve kokain gibi bağımlılık yapmaz. İçen değişik renkler, objelerve yüzeyler görebilir. Ama en önemli özelliklerinden biri kişinin zamanının değiştiğini, büküldüğünü, kendini tekrar ettiğini, hızlandığını yada tamamen durduğunu görebilmesidir.". Konuşmama ara verip bir yudum su aldım, bardağı yerine koyarken H,tekrar  konuşmamı sabırsızlıkla bekliyordu.

" LSD sayesinde insan zihninin "zaman" algısını kontrol edilebilir. Paralel evrenler teorisini duymuşsundur sanırım. Kişi kendi zihninin algıladığı zaman diliminde yaşar. Boş bir zihin her yere çekilebilir. Bu yüzden Vietnam savaşı sonrası Amerikan hükümeti LSD kullanımını serbest bırakmıştır. Uyuşmuş bir gençlik katillerden hesap soramaz, değil mi ? "

"Haklısın" dedi H " Ama peki ya çiçek çocukların "savaşma seviş" söylemleri ? "
"Bu söylem yeni bir savaş planına kadar hükümeti rahatsız etmemiştir. Hükümet yeni bir savaş arifesinde  "çiçek çocukların" başlarına bela olacağını düşünerek, LSD kullanımını tamamen yasaklamıştır. Kafasız savaşacak askerlere ihtiyacı vardır."

" Yaratıclığının  başka bir kaynağı var mı ?" diye sordu H, yanıma yaklaşıp dudağımı ısırarak öperken.
" Her zaman başka bir seçenek daha vardır." dedim ukela tavrımı üstüme bir maske gibi takarak.
" Anlatsana" dedi H, " Bu gece masalcı sensin" 

" Bir kadının varlığı" dedim " Kadınlar dünyaya yaratıcılık getirirler. Sadece üreme anlamında değil. Kadın yaratıcılığın, değişimin kendisidir. Gözler ve Kokular çok şey anlatır. Onlar, okumasını bilene  hiç durmadan hikaye anlatan periler gibidir. "

" Her kadın mı ?"

"Her kadın değil."

"Bazıları mı ? "

" Hayır"

"Birisi mi ?"

"Evet, sadece birisi"

"O birisi ben miyim ? " diye sordu H, sabırsızlanmıştı.
" Üzgünüm." dedim " Başkası"
"Hep bir başkası olur zaten." dedi H, masalın sonunu beğenmeyen bir çocuk gibi. 

" Anlattığın üçünden hangisi senin yaratıcılığının kaynağı ? "

" Tam olarak bunu asla bilemeyeceksin." 

" Pislik" dedi H, yastıkla suratıma vurarak.


"Baştan söylemiştim. Ben pisliğin tekiyim." 

"Senin için çıldırıyorum." dedi H,

 Etrafımdaki herkes konuşuyordu. Alışkanlığımı bozmadım ve sustum. 

"İyi geceler E " dedim bluzuma sinen kokuyu içimde duyarak.
" E kim?" dedi .
"Bazı soruların cevabı yoktur" dedim gece üstüme üstüme gelirken....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder