BÖLÜM 1
BİR SON, BİR BAŞLANGIÇ
Hiç yolda yürürken gördüğünüz
bir kişinin zihninizin yarattığı bir hayal ürünü olduğunu düşündüz mü ?
Hani bazen bazı detaylar vardır, herkes görmez, göremez ama siz farkedersiniz.
Bina duvarındaki ufak çatlaklar gibi, bazı insanlar görmez, bazıları ise görür
ama umursamaz. Gazetelerin pazar eklerindeki şaşı bak şaşır görselleri
gibi, saatlerce gözlerini tek bir noktaya diker, öyle aval aval bakar, hiçbirşey göremezsiniz.Kimileri ayrıntıların da hayal ürünü olduğunu iddai eder. Ama bana göre hayatı anlamlı kılan ayrıntılardır. Ayrıntıların pas geçildiği bir hayat eksik bir yap-boz gibidir. Bu yüzden 2008'de gözüme çarpan ve hayatımı değiştiren o ayrıntıyı anlatırken bile gerçekliğinden hala şüphe ediyorum. Birşeyin gerçek olması için ikinci bir kişinin ortaklığı gerekir. İnsan kendi gördüklerine inanmaz çoğu zaman. ve aynı sebepten doğası gereği onaylanmayı bekler. Bu sebepten ötürü bizi şaşırtan bir olayla karşılaştığımıza verdiğimiz ilk tepki " gördünüz mü?" olur. Bu yüzden geceleri gördüğümüz rüyaların çoğunu sabah uyanınca hatırlamayız. Rüyalarımızda yalnızızdır ve rüyalarımızda gerçekliğe şahitlik edecek ikinci bir kişi yoktur.
gibi, saatlerce gözlerini tek bir noktaya diker, öyle aval aval bakar, hiçbirşey göremezsiniz.Kimileri ayrıntıların da hayal ürünü olduğunu iddai eder. Ama bana göre hayatı anlamlı kılan ayrıntılardır. Ayrıntıların pas geçildiği bir hayat eksik bir yap-boz gibidir. Bu yüzden 2008'de gözüme çarpan ve hayatımı değiştiren o ayrıntıyı anlatırken bile gerçekliğinden hala şüphe ediyorum. Birşeyin gerçek olması için ikinci bir kişinin ortaklığı gerekir. İnsan kendi gördüklerine inanmaz çoğu zaman. ve aynı sebepten doğası gereği onaylanmayı bekler. Bu sebepten ötürü bizi şaşırtan bir olayla karşılaştığımıza verdiğimiz ilk tepki " gördünüz mü?" olur. Bu yüzden geceleri gördüğümüz rüyaların çoğunu sabah uyanınca hatırlamayız. Rüyalarımızda yalnızızdır ve rüyalarımızda gerçekliğe şahitlik edecek ikinci bir kişi yoktur.
Hayatımdaki en güzel ayrıntıyı 2008
yılında Beytepe kampüsünde öylesine yürürken yakaladım. Kendiliğinden gelen bir
bilinçlenme durumu gibiydi. Bölümden çıkmış arkdaşlarımla aşağıya doğru
yürürken kumral bir kadın yanımdan yürüyüp geçti. O anla ilgili net
olarak hatırladıgım iki şey yıldız amfinin yanındaki ağaçtan düşen kırmızı
çiçekler görüntüsü ve taze kesilmiş çim kokusu. Gündüz görülen rüyalara
inanmıyor olmama rağmen kendimi çimçiklemiş ve ayakta uyuyup uyumadıgımı
sorgulama ihtiyacı hissetmiştim. Bir süre sonra kumral kadın görüş alanımdan
çıkıp kampüs kalabalıgının arasına karısmıstı. Sonra nedense yanımda
birilerinin varlığını duyumsamayı istedim. Ana caddede karşıdan karşıya geçmeye
çalışan bir yaban tavşanı görmüş kadar irkilmiştim ve yanımdakilere
"gördünüz mü?" diye sormaya çalıştığımda arkadaşlarımın çok gerisinde
kaldığımı farkettim. . Hepsi köşe başındaki Zeki Kırtasiyenin önüne gelmiş,
çantalarından notları çıkarmış ve fotokopi çekecek notları ayıklamaya
çalışıyorlardı. "Bana da çektirin!" diye bağırdım her adımımda tekrar
tekrar arkaya, kumral kızı tekrar görmek için bakarak. "Hangi notu
çektirdiğimizi biliyor musun da istiyorsun?" diye sordu Deniz.
"Bilmem, kesin işime yarar" diye yanıtladım, sonra Deniz'in yanına
yaklaşıp, "biraz önce yanınızdan geçen kumral kızı gördün mü?" diye
sordum. "Yoo, görmedim." dedi Deniz, "hem onlarca kumral kız
var, istersen başını kaldır bir etrafa bak" dedi. Haklıydı, başımı
kaldırdığımda etrafta onlarca kumral kızın ellerinde defterler, omuzlarında
çantalar ile aceleyle etrafta koşuşturduklarını gördüm. Konunun üzerine çok
gitmemeye karar vererek, meraklı sorularımı kendime sakladım ve ders notu
ayıklama işlemine yardım etmeye başladım.
2009 yılının bahar dönemi oldukça yoğun ve yorucu geçiyordu. Son sınıf
olmuştum. Bitmeyen laboratuvar sözlülerine çalışmaktan, rapor yazmaktan kendimi
unutacak kadar yoruluyordum bazen. Öyle arka arkaya sıralanmış sınav tarihleri
vardı ki, rapor yazmadıgım gunler ya sınavlara calısıyor yada ertesi günün
laboratuvar sözlüsü için not çıkarıyor oluyordum. Tüm bu çilelere ve yorucu
tempoya son sınıf oldugum için katlanıyordum. Böyle yorgun oldugum anlarda
zihnim savunmasız düşüyor ve kendimi istemsiz bir şekilde 2008 sonbaharında
karşılaştığım kumral kızın gerçekliğini sorgularken buluyordum. İnsanın
kafasına takılan garip bir ayrıntı gibiydi, adeta resmin bütünü unutmuş ufak
bir ayrıntıya takılıp kalmıştı. Kendime normal şartlar altında sormam gereken;
"Kimdi? Adı neydi? Nerede yaşıyordu? Hangi bölümdeydi?" gibi soruları
pas geçiyor ve sadece kumral kızın gerçekliğini sorguluyordum. Acaba tekrar
karşılaşacak mıydık? diye sordum kendime en zayıf anımda, aynı rüya tekrar
tekrar görülebilir mi ki hem? Kendi kendime bir daha ki sefere gidip
tanışacağım diye söz verdim. Sesini duyarsam belki elimde gerçekliğe dair bir
kanıt olur diye düşünmüştüm. Ama o dönemin sonuna kadar kumral saçlı kız ile
bir daha karşılaşamadık. ve tekrar edilmeyen her ayrıntı gibi kumra kızın
ayrıntısı da hafızamdan bir süre sonra silindi gitti.
Kumral saçlı kız ile bir sonraki
karşılaşmamış 2009 sonbaharında oldu. Öğrenci belgesi almak üzere Fen Bilimleri
Enstitüsne gelmiştim. Koridor boyunca yürüdükten sonra öğrenci işlerinin
önüne geldiğimde kumral kızın orada elinde bir takım kağıtla beklediğini
gördüm. Kahverengi tonlarında giyinmişti. Ayağında süt kahvesi pantolonuna
uygun bir babet giymişti. Babetlerden nefret etmeme rağmen ilk kez bir babet
giyen kıza esefle bakmamıştım. Sonra bir an gerçeklik duygusu etrafımı sardı.
İlk karşılaşmamız sonrasında kendime verdiğim sözü hatırladım. Onunla
tanışmalıydım. Ama birden elim ayağım kesildi. Ağzımın içinin kuruduğunu
hissetim. Sanki dilim hareket yetisini yitirmişti. Konuşmaya çalışssam, dilimin
ucundan, ansızın yere düşen bir makyaj çantası gibi, anlamsız kelime yığını
dökülecek gibiydi. Bu tereddüdüm sürerken kumral kız arkasını döndü ve bir süre
göz göze geldik. Varlığımdan haberdar değil gibiydi, ama olur da bir daha
karşılaşamazsak diye yüzününü bütün ayrıntılarını aklıma kazımaya çalışıyordum.
Hayallerin ve gündüz görülen düşler sadece kaba bir siluettir oysa ki. Bense
eğer yeterince dikkatli bakarsam kumral kızın yüzüne ait ayrıntıları fark
edebileceğimi düşünüyordum. Böylelikle onun gündüz görülen bir düş olmadığını
kendime ispatlamış olacaktım. Benim aklımdan bu düşünceler akıp giderken,
düşüncelerim cılız bir dere kaçağı gibi zihnimden kaçıp kumral kızın ayağını
ıslatmış olmalı ki bir an için göz göze geldik. "Şu çocukta öküz gibi
bakıyor" demesin diye gözlerimi kaçırdım. Korkakça gibi görünen bir
davranıştı ama yapmak zorundaydım. Bozuntuya vermeden öğrenci sekreterliğine
doğru yürümeye başladım. Yürürken bakışlarım yere kilitlenmişti ama yanından
geçerken başımı hafifçe kaldırıp onunla ilgili ufak da olsa bir ipucu
yakalayabilmek umuduyla elinde tuttuğu kâğıtlara bakmaya çalıştım. Ama bir
yandan yürürken, yan duran kağıtlara bakmak için her adımımda kafamı hafifçe
sağa doğru eğiyordum.Ortaya mevcut durumdan daha da komik bir görüntü çıkmaması
için kağıda bakmaktan vazgeçtim ve öğrenci işleri odasına girip, boş bulduğum
koltuğa oturup sıramın gelmesini bekledim. Kumral kız hala odaya girmemişti,
ben de biraz daha oyalanmak için sıramı benden sonra gelenlere veriyor, kendime
zaman yaratmaya çalışıyordum. Arada sırada oturduğum yerden hafifçe kalkarak,
kapının önünde hala bekleyip beklemediğine bakıyordum. Odada ben hariç herkes
işlerini halledip çıkınca, görevli memur "sizin ne vardı hocam?" diye
seslendi. Komik bir şekilde soruyu üzerime alınmayıp, benden başka kimse
olmadığı odada ikinci bir kişiyi aradı gözlerim. Sonra elimde tuttuğum banka
dekontunu memura uzatıp, öğrenci belgesini aldım ve deftere imza attıktan sonra
odadan dışarıya çıktım. Kumral kız gitmişti. Başka odalara girmiş olma
ihtimaline karşı enstitü koridoru boyunca yürüyerek çaktırmadan odaların içine
baktım ama göremedim. Her ne kadar bir fırsat denilebilse de bu elimden kaçan
ilk fırsattı. Bu sevgili "A"'nın varlığının gerçek olduğunu anladığım
ilk andı ve yaşanılan her ilk deneyim gibi, heyecan verici, baş döndürücü ve
sarhoş ediciydi.
Tıpkı
sonu güzel biten filmler gibi, sonu güzel biten olaylarda da kurgu sırası
baştan sona doğru değil, sondan başa doğru ilerler. Biten bir filmi sondan başa
sarmak gibidir bazen yaşamak. Gördüğün onlarca insanı tekrar görür, önünde
beklediğin otobüs duraklarında tekrar bekler, tekrar aşık olur, kazanır,
kaybeder ve tekrar kazanırsın. Ama hayat denilen büyük tablodaki en çarpıcı
ayrıntı aşktır ve o tablonun içindeki saklı aynada kendi yansımanı
görebiliyorsan, kazanmışsın demektir. Buraya kadar anlattıklarım hikayenin
sonuydu. Hikayenin sonunu burada noktalıyor ve geriye kalanları ilerleyen
bölümlerde anlatmayı seçiyorum.
Ve
bir yerlerden bu yazıyı okuyorsan
Sevgili “A”
Yaşam
denilen bu yolculuğum sırasında senin varlığının bir düş olduğunu farkedebilir
ve sabah uyandığımda geceden kalma bu güzel düşü unutabilirim. Ama ne olursa
olsun içimde hep senden bir parça kalacak.
Seni
unutabilirim ama hiç bir şey seni benim içimden söküp atamaz.
22-23
Haziran 2013, Karlsruhe