23 Haziran 2013 Pazar

BÖLÜM 1- BİR SON, BİR BAŞLANGIÇ





BÖLÜM 1

BİR SON,  BİR BAŞLANGIÇ

             Hiç yolda yürürken gördüğünüz bir kişinin  zihninizin yarattığı bir hayal ürünü olduğunu düşündüz mü ? Hani bazen bazı detaylar vardır, herkes görmez, göremez ama siz farkedersiniz. Bina duvarındaki ufak çatlaklar gibi, bazı insanlar görmez, bazıları ise görür ama umursamaz. Gazetelerin pazar eklerindeki  şaşı bak şaşır görselleri
gibi, saatlerce gözlerini tek bir noktaya diker, öyle aval aval bakar, hiçbirşey göremezsiniz.Kimileri ayrıntıların da hayal ürünü olduğunu iddai eder. Ama bana göre hayatı anlamlı kılan ayrıntılardır. Ayrıntıların pas geçildiği bir hayat eksik bir yap-boz gibidir.  Bu yüzden 2008'de gözüme çarpan ve hayatımı değiştiren o ayrıntıyı anlatırken bile gerçekliğinden hala şüphe ediyorum. Birşeyin gerçek olması için ikinci bir kişinin ortaklığı gerekir. İnsan kendi gördüklerine inanmaz çoğu zaman. ve aynı sebepten doğası gereği onaylanmayı bekler. Bu sebepten ötürü bizi şaşırtan bir olayla karşılaştığımıza verdiğimiz ilk tepki " gördünüz mü?" olur. Bu yüzden geceleri gördüğümüz rüyaların çoğunu sabah uyanınca hatırlamayız. Rüyalarımızda yalnızızdır ve rüyalarımızda gerçekliğe şahitlik edecek ikinci bir kişi yoktur.
            Hayatımdaki en güzel ayrıntıyı 2008 yılında Beytepe kampüsünde öylesine yürürken yakaladım. Kendiliğinden gelen bir bilinçlenme durumu gibiydi. Bölümden çıkmış arkdaşlarımla aşağıya doğru yürürken  kumral bir kadın yanımdan yürüyüp geçti. O anla ilgili  net olarak hatırladıgım iki şey yıldız amfinin yanındaki ağaçtan düşen kırmızı çiçekler görüntüsü ve taze kesilmiş çim kokusu. Gündüz görülen rüyalara inanmıyor olmama rağmen kendimi çimçiklemiş ve ayakta uyuyup uyumadıgımı sorgulama ihtiyacı hissetmiştim. Bir süre sonra kumral kadın görüş alanımdan çıkıp kampüs kalabalıgının arasına karısmıstı. Sonra nedense yanımda birilerinin varlığını duyumsamayı istedim. Ana caddede karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir yaban tavşanı görmüş kadar irkilmiştim ve yanımdakilere "gördünüz mü?" diye sormaya çalıştığımda arkadaşlarımın çok gerisinde kaldığımı farkettim. . Hepsi köşe başındaki Zeki Kırtasiyenin önüne gelmiş, çantalarından notları çıkarmış ve fotokopi çekecek notları ayıklamaya çalışıyorlardı. "Bana da çektirin!" diye bağırdım her adımımda tekrar tekrar arkaya, kumral kızı tekrar görmek için bakarak. "Hangi notu çektirdiğimizi biliyor musun da istiyorsun?" diye sordu Deniz. "Bilmem, kesin işime yarar" diye yanıtladım, sonra Deniz'in yanına yaklaşıp, "biraz önce yanınızdan geçen kumral kızı gördün mü?" diye sordum. "Yoo, görmedim." dedi Deniz, "hem onlarca kumral kız var, istersen başını kaldır bir etrafa bak" dedi. Haklıydı, başımı kaldırdığımda etrafta onlarca kumral kızın ellerinde defterler, omuzlarında çantalar ile aceleyle etrafta koşuşturduklarını gördüm. Konunun üzerine çok gitmemeye karar vererek, meraklı sorularımı kendime sakladım ve ders notu ayıklama işlemine yardım etmeye başladım. 
     2009 yılının bahar dönemi oldukça yoğun ve yorucu geçiyordu. Son sınıf olmuştum. Bitmeyen laboratuvar sözlülerine çalışmaktan, rapor yazmaktan kendimi unutacak kadar yoruluyordum bazen. Öyle arka arkaya sıralanmış sınav tarihleri vardı ki, rapor yazmadıgım gunler ya sınavlara calısıyor yada ertesi günün laboratuvar sözlüsü için not çıkarıyor oluyordum. Tüm bu çilelere ve yorucu tempoya son sınıf oldugum için katlanıyordum. Böyle yorgun oldugum anlarda zihnim savunmasız düşüyor ve kendimi istemsiz bir şekilde 2008 sonbaharında karşılaştığım kumral kızın gerçekliğini sorgularken buluyordum. İnsanın kafasına takılan garip bir ayrıntı gibiydi, adeta resmin bütünü unutmuş ufak bir ayrıntıya takılıp kalmıştı. Kendime normal şartlar altında sormam gereken; "Kimdi? Adı neydi? Nerede yaşıyordu? Hangi bölümdeydi?" gibi soruları pas geçiyor ve sadece kumral kızın gerçekliğini sorguluyordum. Acaba tekrar karşılaşacak mıydık? diye sordum kendime en zayıf anımda, aynı rüya tekrar tekrar görülebilir mi ki hem? Kendi kendime bir daha ki sefere gidip tanışacağım diye söz verdim. Sesini duyarsam belki elimde gerçekliğe dair bir kanıt olur diye düşünmüştüm. Ama o dönemin sonuna kadar kumral saçlı kız ile bir daha karşılaşamadık. ve tekrar edilmeyen her ayrıntı gibi kumra kızın ayrıntısı da hafızamdan bir süre sonra silindi gitti.
            Kumral saçlı kız ile bir sonraki karşılaşmamış 2009 sonbaharında oldu. Öğrenci belgesi almak üzere Fen Bilimleri Enstitüsne gelmiştim. Koridor boyunca yürüdükten sonra  öğrenci işlerinin önüne geldiğimde kumral kızın orada elinde bir takım kağıtla beklediğini gördüm. Kahverengi tonlarında giyinmişti. Ayağında süt kahvesi pantolonuna uygun bir babet giymişti. Babetlerden nefret etmeme rağmen ilk kez bir babet giyen kıza esefle bakmamıştım. Sonra bir an gerçeklik duygusu etrafımı sardı. İlk karşılaşmamız sonrasında kendime verdiğim sözü hatırladım. Onunla tanışmalıydım. Ama birden elim ayağım kesildi. Ağzımın içinin kuruduğunu hissetim. Sanki dilim hareket yetisini yitirmişti. Konuşmaya çalışssam, dilimin ucundan, ansızın yere düşen bir makyaj çantası gibi, anlamsız kelime yığını dökülecek gibiydi. Bu tereddüdüm sürerken kumral kız arkasını döndü ve bir süre göz göze geldik. Varlığımdan haberdar değil gibiydi, ama olur da bir daha karşılaşamazsak diye yüzününü bütün ayrıntılarını aklıma kazımaya çalışıyordum. Hayallerin ve gündüz görülen düşler sadece kaba bir siluettir oysa ki. Bense eğer yeterince dikkatli bakarsam kumral kızın yüzüne ait ayrıntıları fark edebileceğimi düşünüyordum. Böylelikle onun gündüz görülen bir düş olmadığını kendime ispatlamış olacaktım. Benim aklımdan bu düşünceler akıp giderken, düşüncelerim cılız bir dere kaçağı gibi zihnimden kaçıp kumral kızın ayağını ıslatmış olmalı ki bir an için göz göze geldik. "Şu çocukta öküz gibi bakıyor" demesin diye gözlerimi kaçırdım. Korkakça gibi görünen bir davranıştı ama yapmak zorundaydım. Bozuntuya vermeden öğrenci sekreterliğine doğru yürümeye başladım. Yürürken bakışlarım yere kilitlenmişti ama yanından geçerken başımı hafifçe kaldırıp onunla ilgili ufak da olsa bir ipucu yakalayabilmek umuduyla elinde tuttuğu kâğıtlara bakmaya çalıştım. Ama bir yandan yürürken, yan duran kağıtlara bakmak için her adımımda kafamı hafifçe sağa doğru eğiyordum.Ortaya mevcut durumdan daha da komik bir görüntü çıkmaması için kağıda bakmaktan vazgeçtim ve öğrenci işleri odasına girip, boş bulduğum koltuğa oturup sıramın gelmesini bekledim. Kumral kız hala odaya girmemişti, ben de biraz daha oyalanmak için sıramı benden sonra gelenlere veriyor, kendime zaman yaratmaya çalışıyordum. Arada sırada oturduğum yerden hafifçe kalkarak, kapının önünde hala bekleyip beklemediğine bakıyordum. Odada ben hariç herkes işlerini halledip çıkınca, görevli memur "sizin ne vardı hocam?" diye seslendi. Komik bir şekilde soruyu üzerime alınmayıp, benden başka kimse olmadığı odada ikinci bir kişiyi aradı gözlerim. Sonra elimde tuttuğum banka dekontunu memura uzatıp, öğrenci belgesini aldım ve deftere imza attıktan sonra odadan dışarıya çıktım. Kumral kız gitmişti. Başka odalara girmiş olma ihtimaline karşı enstitü koridoru boyunca yürüyerek çaktırmadan odaların içine baktım ama göremedim. Her ne kadar bir fırsat denilebilse de bu elimden kaçan ilk fırsattı. Bu sevgili "A"'nın varlığının gerçek olduğunu anladığım ilk andı ve yaşanılan her ilk deneyim gibi, heyecan verici, baş döndürücü ve sarhoş ediciydi.
Tıpkı sonu güzel biten filmler gibi, sonu güzel biten olaylarda da kurgu sırası baştan sona doğru değil, sondan başa doğru ilerler. Biten bir filmi sondan başa sarmak gibidir bazen yaşamak. Gördüğün onlarca insanı tekrar görür, önünde beklediğin otobüs duraklarında tekrar bekler, tekrar aşık olur, kazanır, kaybeder ve tekrar kazanırsın. Ama hayat denilen büyük tablodaki en çarpıcı ayrıntı aşktır ve o tablonun içindeki saklı aynada kendi yansımanı görebiliyorsan, kazanmışsın demektir. Buraya kadar anlattıklarım hikayenin sonuydu. Hikayenin sonunu burada noktalıyor ve geriye kalanları ilerleyen bölümlerde anlatmayı seçiyorum.
Ve bir yerlerden bu yazıyı okuyorsan

 Sevgili “A”

 Yaşam denilen bu yolculuğum sırasında senin varlığının bir düş olduğunu farkedebilir ve sabah uyandığımda geceden kalma bu güzel düşü unutabilirim. Ama ne olursa olsun içimde hep senden bir parça kalacak.
Seni unutabilirim ama hiç bir şey seni benim içimden söküp atamaz. 


                                                                                                                                       
                                                                        22-23 Haziran 2013, Karlsruhe