1 Nisan 2013 Pazartesi

Kum Saatleri Üzerine





 İnsanın yalnız ve yalınayak anlayabildiği gerçekler vardır.

Bu yüzden deniz kıyısında buluruz kendimizi çoğu zaman.  Ayaklarımız yalınayak yere basarken, sonsuz gibi görünen maviliğe bakarız. Kum taneleri parmaklarımızın arasına kaçar, şikayet etmeyiz. Bu, yalnız ve yalınayak olmanın bedelidir. O an zamanın aktığını unutursun. İçindeki delilik su üstüne çıkar, dalgalar ile kıyıya vurur.

Hayatta tesadüflerin olmadığına inanırken, aldığın bütün malubiyetleri tesadüflere bağlarsın.
İnanmadığın şeyler seni daha az yaralar çünkü.
Kontrolü kaybetmeye başladığında kendine hatırlatmak istediğin şeyleri başka insanlara hatırlatırsın.
Bazen kendini durduramadığın noktada karşı tarafın seni durdurmasıın istersin.
Her zaman dilinden çıkan kelimeler ile hissettiklerin örtüşmez. Çünkü bilirsin, bazı güneşli günlerde bile yağmur yağabilir.

Sonra neden bilinmez eğilirsin dizlerini kırarak, avucunu kum taneleriyle doldurursun. İnsanoğlunun mu büyük yoksa kum tanelerinin mi çok küçük olduğunu düşünürsün. Başını kaldırdığında gece olmuştur artık. Gecenin siyah sayfasına yazılmış  cümleler  parlak beyaz noktalarla sonlandırılmıştır şimdi. Elinde kum taneleri ile zamanın anlamını yitirdiği boşluğa bakarsın ve yukarıdan, yeterine yukarıdan bakıldığında, biz insanlarında tıpkı kum taneleri gibi ufacık görünüp görünmediğini merak edersin.

Kum saatleri aklına gelir sonra.. Kum tanelerinin akışını düşünürsün. Zamanı somutlaştırmanın bu kadar basit olabileceği fikrini aklın almaz bir türlü. Zamandan açılmışken konu, bir saatin tik tak seslerini duyumsarsın. Saatine bakarsın, akrebin mi yelkovanı, yoksa yelkovanın mı akrebi kovaladığına karar veremezsin. Zamanın peşinden koşanların yaşadığı türden bir kararsızlıktır seninkisi. Ne akrebin ne de yelkovanın senden daha hızlı koşmaya çalışmadığı inancıdır.


Sonra kendini ve avucunun içinde tuttuğun kum taneleri aklına gelir. Tekrar başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın ve oradan kum taneleri kadar küçük göründüğünü hatırlarsın. Birileri seni ve diğerlerini (kum tanelerini) avucunun içine alır, inceler, tartar, süzer, biçer ve cam bir hücreye hapseder. Zamanı kaçırmışlık duygusu seni alır, götürür. Bütün güzel yemekler senden önce tadılmış, bütün anlamlı şarkılar senden önce bestelenmiş, bütün güzel kadınlar seni tanımadan başkalarına aşık olmuş ve bütün güzel sözler senden önce söylenmiştir.

Şimdi ayakların ile odanın zeminine yalın ayak basıyorsun. İçerisi hafif karanlık. Sokak lambalarının ışıkları pencereden içeriye kaçmış, duvarın üzerinde geziniyor. Onlarda yalınayak. Hapsedildiğin kum saati içerisinde bir o yana bir bu yana akıp gidiyorsun. Zaman akıp giderken söylenmemiş sözler kalıyor  dilinin ucunda.


Tutsaklığın dünün, bugünün ve yarının nezaretinde devam ediyor.

Yaşlı bir kum tanesiyle tanışıyorsın tutsaklığında. Hep böyle olur. Bir kum tanesi bile olsan, her zaman senden daha yaşlı ve tecrübeli bir kum tanesi vardır. Kum tanesinin saçlarına aklar düşmüştür. Kum tanesi seni yanına çeker, gel der otur şöyle.

Bak evlat der "Zamanı durdurmadan buradan kaçamazsın". Gün ışığına çıkmaması gereken bir sırrı ifşa edercesine  " Zamanı durduracak diğer kum tanesini bulman lazım" der kulağına doğru fısıldayarak.

"Ama gel gelelim o kum tanesini arayarak bulamazsın. O da seni arayarak bulamaz. Doğru zamanda doğru yerde olmanız lazım ki bu da biz kum taneleri için imkansız" der. "Vazgeç bu sevdadan"


Vazgeçmezsin. Vazgeçmeyi bir seçenek olarak görmediğin için. Doğru yerde doğru zamanda karşılaşmak için plan yaparsın ama planların tutmaz. Prangaların ve zamanın ağırlığını hissedersin üzerinde. Omuzlarına mütemadiyen geç kalmışlığın yükü abanır durur.

Günler geçer, mevsimler değişir. Karlar erir, ağaçlar çiçek açar, yürümeyi öğrenirsin, düşmeyi öğrenirsin. Seversin, sevilmezsin. Sevilirsin sevilmezsin. Düşersin ve tekrar ayağa kalkarsın.


Sonra "A" ile karşılaşırsın. Zaman durur. "A" kocaman bir gülümseme ile sana bakar. "A" sana bakarken hep gülümser.

Merhaba "A" dersin. 

"Şimdiye kadar karşılaşamadıysak birileri seni en değerli hazine sandıklarında saklamış olmalı"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder