1 Ağustos 2011 Pazartesi

Cinayet

"Kelimelerim tükendi." demişti  G,  o olaydan sonra ilk kez konuştuğunda. Hoş sonraları pek de konuşmadı.  Konuşmayı çok severdi oysa ki. Küçücük dili ağzının içinde dönüp durur, heceleri birer birer boşluğa bırakırdı. 

Heceleri bir araya getirmek G'nin işiydi. 
G ise işinden erken yaşta emekli olmuştu.
Eve kapanmıştı. 

Son günlerdeki kavurucu sıcak iyice katlanılmaz hale gelmişti. Ayaklarını buz dolu kovalara uzatıyor öyle serinlemeye çalışıyordu. Mini buzdolabını salona taşımış, aksak dönen vantilatörü ise bitişiğine koymuştu. Öğlen vakti buzdolabının kapağını açıp vantilatörü çalıştırıyordu. Soğuk hava az da olsa içini serinletiyordu. Ne bir işi ne bir sevgilisi ne de klima alacak parası vardı. Çalışmak istese iş çoktu ama evden çıkmak, yaşama tutunmaya çalışmak o kadar büyük bir çileydi ki.

Kelimeleri yoktu artık ama soğuk birası ve ardından yuvarladığı tekila shotları vardı. Seçiciydi G. Her marka tekilayı içmiyordu. Olmeca gold ise bir numaralı tercihiydi. Bira konusunda ise o kadar seçici değildi, ağzını ıslatacak birşeyler olsun yeterdi.

Evinde giden gelen eksik olmuyordu G'nin. Bazen gelenlerin çoğunun ismini bile bilmiyor, kendi evinde köşeye çekilip misafir gibi oturuyordu. Son günlerde kalabalığın arasında istikrarlı şekilde gidip gelenler arasında Fulya, Melis ve Doğu vardı. Evin değişmez müdavimi olmuştu bu üçlü. Aynı rutini takip eden dört insan. Akşamdan kalma şekilde güne uyanıyorlardı. Tek çabaları akşama tekar sarhoş olabilmek için ayılabilmekti. Çoğu zaman bunu dahi başaramıyorlardı. Kanlarında evvelsi günden kalan alkol damlaları uçup gitmeden yenisi ile takviye ediyorlardı. Gündüzlerin geceleri takip etmediği bir yaşamları vardı. Onlar ayılana kadar gündüz elini ayağını çekmiş oluyordu. Gözleri karanlığa da alışmıştı. Bazen oda da tek bir köşe lambasının yanması bile kafi oluyordu.


 Fulya, Melis ve Doğu arasında üçlü bir ilişki vardı. Çoğu zaman hepsi sarhoş olduğundan Doğu^nun bir gece önceden kiminle yattığı belli olmuyordu. Herkes halinden memnundu. İçkinin ve seksin kendilerini ehlileştirmeye yettiği bir komün kurmuşlardı. G ise bu seks oyunlarının dışında kalıyordu hep. İzleyici olmak daha güvenliydi.  Onlara her baktığında midesi bulanıyordu. Kendinden iğreniyordu. Onların her birinden iğreniyordu. İnsanlar onun için en büyük mide ağrısıydı ve G'nin mide ağrıları hiç bitmemişti.

G'nin çocukken de midesi bulanırdı hep. Annesi suçu dondurmaya ve şekerlemelere atar, yemesini yasaklardı. 

G küçüklüğünden beri ne dondurma ne şekerleme yiyebildi. 
Ama midesi bulanmaya devam etti. 

Evindeki kuru kalabalıktan sıkılınca balkonuna çıkardı G. Önüne serili ışıl ışıl bir şehir manzarası karşılardı G'yi. Gecenin gizli buluşma yeri şehrin kalbiydi. Şehir ışıkları göz kırpardı G'ye usulca.

O malum olayın olduğu günde balkona çıkmıştı gene. Ne büyük bir trajediydi G'nin hayatı ne de büyük bir dram. Öylesine bir hayattı işte. Birşeylerin ne eksik ne de fazla olduğu bir hayat. 

Balkonuna oturdu ve kahvesinin kokusunu içine çekti. Vanilya aroması dilinde kahvenin acısıyla karıştı. Şehir manzarasını seyre daldı G. Işıklara baktı. Evlerin ışıkları kesik kesik parlıyordu. İleriki tepede kalenin eteklerine kurulmuş gecekonduların ışıkları çarptı gözüne. Binlerce hayat vardı gözlerinin önünde. Işığı yanan evlerin birinde belki bir adam bir kadını dövüyordu. Belki bir çocuk uykusuna dalıyor, belki insanlar sevişiyordu. Sokak lambaları yolları aydınlatıyordu. Bir katil kurbanına yaklaşıyor, bir kurban ise kaderini tamamlamak için yolları aşındırıyordu. Kaç cinayet olmuştu bu şehirde, kaç aşk bir gece de bitmişti? Sokaklara inmeden, o tozlu sokak kokusunu içine çekmeden bilemezdin. Ama buradan, evinin balkonundan, bütün olaylara eşit mesafede duruyordu G. Hayat buradan bakınca yanıp sönen sokak ışıklarından ibaretti. Şu an kaç insanın uyuduğunu, kaç çiftin seviştiğini düşündü. Bilemezdi. Hayat buydu. Önünde yanıp sönen ışıklardı. Işıkların parladığı evlere gitmeden bilemezdin orada neler olduğunu. 
G'nin kalbini kadim bir sessizlik kapladı o anda işte. 

İnsanlara bakmakta bu balkondan şehrin içine bakmakla aynıydı. Evciklerin içine girmeden bilemezdin orada neler oluyor bitiyor. İnsanlarda şehirler gibidir. Çıkmaz sokakları vardır her insanın. Her insanın içinde binlerce cinayet binlerce sevgi patlaması olur. Ama kimse bilmez neler olduğunu. Şehir gibidir ya insan, ser verir sır vermez. 

Şehre yukarıdan bakınca görebileceğin pek bir değişiklik olmaz. Belki bir trafo patlar veya havaifişek atarlar ve bilirsin birşeyler oluyor orada. 

G'nin de kalbi aynıydı. Sinir krizleri yaşayarak kendine zarar vermesi bu yüzdendi. Dışarıdan bakanlar için havai fişek gösterisi gibiydi olanlar.
Bir o kadar renki ve şatafatlı...

G o gün ilk kez kalbinin çıkmaz sokaklardan oluştuğunu anladı ve bir daha asla eskisi gibi olamadı.

O gün olup bitenler bunun ne daha fazlası ne de daha eksiğiydi.