21 Şubat 2011 Pazartesi

Klas...

Klas biri gibi gözükmenin en iyi yolu az konuşmaktır derdi D.
 Kendisinin çekirge kadar klası yoktu, bu yüzden çok konuşur çokça da susardı.
Konuşmasını bilirdi D, aynı şekilde dinlemesini de.

Tarzı vardı D'nın.  Klas hatundu.Canını alcağını bilseniz yalan söylemezdi.
Herkesi kendisi gibi sanırdı, beni bile... 
Kimi zamanlarda onun onda biri kadar dürüst olamadığım için kendime kızardım.
Yada kaplumbağların neden uçamadığı sorusu ilk önce benim aklıma gelmediği için üzülürdüm.
O zamanlar üzülmek birşeyleri değiştirmeye yetmiyordu...
Şimdi de...
Gerçekten kaplumbağlar neden uçamazdı...

Kendine ait soruları ve cevapları vardı...
Murathan Mungan'ın dediği gibiydi onun hayatında bir zamir olmak ;
"ya içindesindir çemberin yada dışında kalacaksın..."

Ben hep çemberin içinde kalacağımı düşünürdüm. Yanılmışım. Çember dağılabiliyormuş, hem de bulamayacağın kadar uzaklara...

D beni herkesten daha iyi tanırdı, kendimden bile.
Beni de korkutan buydu...
Aynaların uğursuzluğuna inanırken, odamdaki en büyük aynanın örtüsünü aşağıya indirmişti işgüzar insan.
Aynaya bakmaya korkuyordum, yabancıları sevmezdim. Hollywood western filmlerindeki kanunsuzlardan birinin bar köşesinden çıkıp
"Hey ahbap burada yabancıları sevmeyiz biz" demesini beklerdim. Bir de onlar gibi sek viski içebilmeyi...
Hala her ikisini de yapmaya cesaretim yok.

 Ama aynanın karşıısnda sadece ikimiz olurduk. Ne ben ona yabancıydım ne de o bana...
 O benim aynamdaki yansımamdı, ben ise oydum. Kelimelerimiz ve adlarımız iç içe geçmişti...
Arada bana anlamsızca uzun uzun bakmasını severdim.
Sanki her seferinde ilk kez görüyormuş gibi içten ve samimiyetle gülümserdi...

Dediğim gibi D klas hatundu...
Bana tekila içmenin adabını uzun uzadıya anlatmıştı. Limonun ve tuzun hangi sırayla kullanılacağını...
Tekila içtikten sonra kaldırım çizgilerinden nasıl ikişer ikişer atlanılacağını da anlatmıştı.
Ama "bu sır ikimiz arasında kalmalı" demeyi de ihmal etmemişti. Sarhoşken daha çekiciydi D yada ben onu çekici bulduğum için bahaneler üretiyordum.

Henry Chinaski gibi benimde çekirge kadar klasım yoktu. O yüzden bolca içer, kadınlarla takılır, sonra sabah kendimi pislik gibi hissetmek için evdeki herkesi kapı dışarı ederdik.

Bu D gittikten çok sonra olanlardı.
Mavi bir boşluktan yere çakılmıştım, yere yapışan vücudumu spatülle yavaş ve ızdırap verici şekilde kazıma yöntemim buydu.

Onun için saklayıp anlatmak istediğim herşeyin ağırlığı vardı sırtımda.
Dinlememiz gereken çok şarkı vardı
Etmemiz gereken yarım kalmış kavgalarımız
yarım kalmış şiirlerimiz...
Sahi klas biri olmanın ikinci kuralı iyi şiirden anlamak derdi D.
Ben şiirden anlamazdım. Hem de hiç
"Salaksın sen" derdi D " Bu kadar güzel öykü yazıp nasıl şiirden anlamazsın."
Edebiyat dergilerindeki şiirleri açar bana okurdu, her cümleyi açıklar, mısralar arasındaki ahengi görmemi sağlardı.
Onun çabaları boşa gitmesin diye anlamış numarası yapardım.
Ama tek düşündüğüm kelimelerin ve ufak hecelerin ufacık dilinde ne kadar güzel durduğu olurdu.

Ash grubunun  "Starcrossed" şarkısının klibini birlikte izleyelim isterdim hep. Shakespeare'i sevip sevmediğini ancak böyle öğrenebilirdim.

Herkesin göremediğini görür, duyumsardı D.


D bana asla yalan söylemezdi. Ben de söylemezdim ama o gün "git" dedim inadına. İnsan her yalan söylediğinde dünyanın bir parçasını yok eder derler. Tek heceli kelimelerin içimi bu kadar boşaltacağını bilemezdim.

Haksızlık kelimesi o gün lugatıma girmişti.



Bunlar D gitmeden hemen önce olanlardı.

Şimdi yazdıklarım ise D gittikten çok sonra olanlar.

Gitmeden önce 

Klas biri olmanın üçüncü yolunun ise unutabilmek olduğunu söylemişti. 

D klas hatundu.

Bu ise benim neden hep çekirge olarak kalacağımı açıklıyordu...