5 Aralık 2010 Pazar

Tarçın ve Geri Kalanları

"Söz bu sefer kaçmayacağım." dedim elimle yatağıma uzanan koyu kumral saçlarını okşarken. Korkuyordu. Haklıydı. Daha önceleri  birçok kez kaçmıştım , sırf çok güzel uyuyor diye. 
" İnanayım mı?" dedi ela gözlerini bana dikerek. Sonbahar rüzgarına kapılan bir yaprak gibi titredim. 
"Söz" dedim ufak ama biçimli dudaklarını dudaklarıma değdirerek. 

"Sen içmiyor musun?" diye sordu birlikte seçip aldığımız kadehte kalan yarım şarabı göstererek.
"Beni sarhoş ederek ağzımdan laf alamazsın E. Boşunda uğraşma." dedim muzipçe gülümseyerek. 
"Birşey için uğraştığım yok Ö."dedi kardelen gibi açan gülümsemesi ile karşılık verirken. 

"Neden yazıyorsun?" diye sordu aniden E.  Cevabım hazırdı ama E bu cevabı beğenmeyecekti.
"Götün teki olduğumu unutmak için yazıyorum" 

"Zaten öylesin ama ben gerçek sebebini merak ediyorum." 

"İlkokuldayken herşeyden çok sıkılırdım. Normal çocuklara zevk veren şeyler bana zevk vermezdi. Hem kendimle hemde dünyayla ilgiliydi problemim. Üçüncü sınıftayken ortaokulda o lacivert ceketi giymiş halimi hayal ederdim. Ama nedense o görüntü bana çok uzak ve yabancı gelirdi. Sanki o zamana kadar başıma birşey gelecek ve ölüp gideceğimi düşünürdüm." 

"Sonra ortaokula geçtim,lacivert ceketi giydim. Ölmemiştim. Nasıl olduysa sağ kalmıştım. Ölmekten korkmuyordum. Sadece arkamda hiçbirşeyi yarım bırakmak istemiyordum." 
"Bu yüzden mi insanları çok çabuk hayatından çıkarıyorsun?" diye sordu E, " Günün birinde öldüğünde eksikliğini hissetmesinler diye mi?" 

"Yaklaştın" dedim içimde derin bir acı duyarak. Birine kendimi bu kadar açmak beni korkutuyordu. 

" Küçükken okuduğum kitaplardaki kahramanlara çok özeniyordum . Kendisiyle barışık, etrafında bir sürü kadın olan, hiç birşeyi iplemeyen biri olmak istiyordum. Ama daha orta birinci sınıfta  kızlarla konuşurken heyecanlanan, kekeleyen ve yüzü kızaran biriydim. Ödlek miydim pısırık mı ? Ben ikiside olmak istemiyordum. Kendimle barışık olmak istiyordum."

" Devam et." dedi E, duraksadığımı görünce beni cesaretlendirmek için.
"Kendimi kendime ispat etmek için arabaların vızır vızır geçtiği anayollara kendimi atıp, karşıya geçmeye çalışırdım. Pısırık veya ödlek olmadığımı ilk o zaman anlamıştım." 

"Sorun neydi peki?"  

" Korkuyordum. İnsanların tahmin ettiğimden daha sıkıcı olduklarından. Bu yaşamın bana göre olmadığını düşünerek ölmeyi beklemek istemiyordum. İlkokulda başlayan bu sendromum ömrüm boyunca devam etti. Bugün hala altı yıl sonra  otuz yaşıma geleceğimi düşünemiyorum bile." dedim.

"Bugün doğum günün ama yirmidört oldun" diyerek gülümsedi ela gözlerinin içinde parıldayan yıldızları ile odayı aydınlaratak. 
" Kaçıp gitmek istiyorum" dedim. " Ama nereye gideceğimi bile bilmiyorum. Yaşamımı burada bırakacağım, yazdığım hikayeleri, bestelediğim şarkıları, kalbini kırdığım bütün kadınları, söylediğim yalanları ve yatağımın altına tıkıştırdığım hayal kırıklıklaırnı..."

"Kaçmaya cesaret edemediğin için mi ödleksin" dedi E
"Hayır" dedim " Sırf çok güzel uyuyorsun diye  kaçıp gittiğim için" 

" Lise son sınıftayken kızın tekine kütükleme aşık olmuştum. İçimi acıtacak kadar çok seviyordum onu. Melankolik biriydi.  Günün birinde yolda yürüyorduk. Ölmek istediğini söyledi. Karşıdan karşıya geçecektik, onu benimle birlikte arabaların arasına attım. Korktu. Gerçekten ölmek istemiyorsun sen dedim kandırma ikimizide. "

"İkinci kez o zaman gerçekten ödlek ve pısırık biri olmadığımı anlamıştım." dedim. " Sonradan kendime yeni bir yol buldum." 

"Söyleyecek misin? yoksa burada sessizliğinle ikimizide kıvrandıracak mısın?" diye sordu E. 

"Diğer insanların söyleyemediği, içine attığı şeyleri yazarak kendimi kendime kanıtlıyorum. Öykü yazıyorum, bazende kendi hayatımı... İkisi arasındaki ince çizgideyim ben işte." dedim.

" Günün birinde ölüp gideceğini düşündüğün için beni de mi terk edeceksin?" diye sordu E.
"Arkamda hiçbirşeyi yarım bırakmak istemiyorum." dedim. " Sen benim en güzel öykümsün." 
"Birlikte uyuyalım mı?" diye sordu E.
Tereddüt etmeden "Olur" diye yanıtladım. Yanına doğru uzanarak saçlarının kokusunu içime çektim. 
Teni tenime değdi. 
Artık birbirimize öyküler anlatmak için kelimelere ihtiyacımız yoktu...